11 Temmuz, 2011

11temmuz1995~11temmuz2011

bugün 11 temmuz 2011 ..Srebrenica'nın 16. yıldönümü..

o günlerde 8 yaşında bir kızçocuğu olan ben, şu an 24 yaşında bir yetişkinim ve yaklaşık 9 saat sonra,  hacettepe'de yüksek lisans başvurum için mülakata giricem. çalışmak istediğin konu nedir dediklerinde balkan tarihi, özellikle ilgilendiğin bölge neresi diye sorduklarında ise yugoslavya diyecek oluşum tuhaf bir tesadüf..

çocuk aklımla yugoslavyanın dağılışına duyduğum merak, kabul edilirsem belki de benim uzmanlık alanım olacak. kendimi buruk ve tuhaf hissediyorum. 16 yıldır hala çocuklarının cesetlerini bulmayı umut eden insanlar tanıdım orada ve ben yarın bu acı yüklü coğrafyayı çalışmak istediğimi söylüycem jürideki hocalara..gülüşerek sen orda 4 ay yaşamıştın dimi diyecekler, hani bize de kartpostal atmıştın... "viyana üslubuyla yapılmış barok bir binaydı postane.." diyecem ben de onlara. sanat tarihi konusunda bilgim olduğunu anlasınlar diye..

oysaki..

savaş sırasında oğlunun izini kaybeden ve belki geri döner diye yıkık dökük harabe evinden ayrılmak istemeyen yaşlı kadınların yaşadığı bir ülkeydi bosnahersek ve 16 yıldır duvarlarında havan topu izleri olan binalarda, kaldırımlarında şarapnel yarıkları olan bir şehirde yaşayan insanların kentiydi sarajevo.

1878 berlin kongresi ile "balkanizasyon"a uğratılan, imparatorluk mirasından "teritoryal" devletçiklere "bölünen" bir coğrafya balkanlar. bölgeyle ilgilendiğimi öğrenen her "kasabanın yarı münevveri"konumundaki insan  bir sürü dil öğrenmem geretiğinden dem vurdu. çünkü onların hesabına göre, bayrağı ve adı olan her ülkenin dili farklıydı. zagreb'den aldığım kanaviçe masa örtüsünü anneme götürdüğümde; "merak etme pazarlık yaptım" dediğimde yüzündeki şaşkınlığın nedeni, nasıl olup da hırvatlarla pazarlık yapabilecek kadar anlaşabildiğimdi. çünkü ben bosnada yaşıyordum ve hırvatistandakilerden farklı bir dil konuşuluyordu çevremde...

bosnada geçirdiğim günler benim için birçok anlamda milattı ama en travmatik, en derin algısal değişikliği sınırlar konusunda yaşadım orada. siyasal coğrafyalar ve ülke sınırları o kadar anlamsız geliyor ki artık gözüme. yugoslavya'dan ayrılan 7 ülke var ve hepsi "yugoslavyaca" konuşuyor hala. boşnakların "dili"nde osmanlıca kelimelerin yer etmesi, sırplarınkinde rusca, hırvatlarınkinde almanca sözcüklerin olması onları ayrı birer dil olarak tanımlamaya yetmiyor. onlar "güney slavları" hala.. belki bazı boşnak arkadaşlarım kızacaklar bana "bizi sırplarla aynı ırka mensup etme" diye. yaşadıkları, sırpların onlara yaşattıkları nedeniyle böyle düşünmelerini anlıyorum ama avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum: kendiniz söylemeseniz ben hiçbirinizi ayıramam ki; bu sırp bu boşnak bu hırvat diye..

canım sıkılıyor.. içim bunalıyor.. ankara'ya geri döndüğümde kendime söz vermiştim. bosna'yı güzel anılarla anımsayacaktım. turizm denen canavarın salyalarını henüz akıtmadığı doğası ile, candan insanların ve beni kendine aşık eden bir şehrin sarajevo'nun -ljubavi moja'mın- sesi ile hatırlayacaktım. ama sanırım her 11 temmuz'da bu sözü tutmak daha da güçleşecek. çünkü hala bu katliamın sorumluları tamamen yargı önüne çıkmış bile değil. hala sırp-boşnak gerginliği bölgede çıkarı olan büyük devletlerce eşeleniyor. ve benim hala UN, EU ve diğer oluşumlara güvenim yok.

korkuyorum.. cennet gibi bir ülkede tekrar bir cehennem yaşanmasından. korkuyorum.. insanlara barış, kardeşlik bla bla getirmesi gerekirken düşmanlık tohumları eken dinlerin; yine bir ayrıştırıcı element olarak görev yapmasından.

umarım sadece mülakata girecek olmam nedeniyle bu kadar karamsardır düşüncelerim.. 2-3 yıl sonra doktora mülakatına girmeden önce kuracağım cümlelerin daha umutlu olması dileğiyle..

Hiç yorum yok: